Saturday, October 31, 2009

EVRAK PEŞİNDE -1-



Türkiye notları




Erkenden kalktım. Devlet dairesinde bir işim var.

Avukat arkadaştan talimatı aldım ve doğru Vergi Daire’sine gittim. 3.üncü katta bir memur yardımcı oldu: Bir formu dolduracağım. Arka sayfada listesi bulunan evrakları Mahkeme ve Belediyeden alıp kendisine getireceğim. Sonra da tapu dairesine gideceğim.

Güzel !  İstenen şeyler at ve deve değil. Anlaşılan bu işi çabucak bitireceğim.

Formu doldurdum. İlk evrak avukattan alınacak bir belge: Daha önce mahkemece verilen bir kararın fotokopisi. Avukat arkadaşı aradım. Büro cevap vermiyor. Cep telefonunu aradım. Sürpriz bir işi çıkmış, bir başka kasabadaymış, öğleden sonra gelecekmiş. Özür diledi.

Akşam üzeri gittim ve avukat arkadaştan evrakı aldım. Ancak evrakta kararın temyiz edilip edilmediği belli değilmiş.

‘’Yarın, temyiz edilmediğini ilave ettiririm, artık işe YARIN devam edersin’’, dedi.

Ertesi sabah yine erkenden kalktım. Hazırlanırken telefon: Kargo firmasından; bir paketim varmış. Beni dün aramışlar, bulamamışlar.

‘’ Peki ‘’ dedim, ‘’ Gelip alırım ‘’.

Tam çıkıyorum, telefon.Yine Kargo Firması;

‘’ Hemen gelmezseniz, paketi iade edeceğiz.’’

‘’Aman, bu paket daha dün gelmiş’’ , demeye çalışıyorum, bayan dinlemiyor:

‘’ Kurallarımız böyle. ‘’

Eee, kural bu, demiri bile keser.

Koşa koşa paket servisine gittim. 5 çalışan var:

Biri misafirine Bayram alışverişini anlatıyor, diğer üçü hiç susmayan telefonlarla konuşuyorlar. Dördüncüsü de benim gibi koli almaya gelen yada koli gönderenlere hizmet veriyor.

Kuyruğa giriyorum. İş öylesine yavaş gidiyor ki, ancak akşama sıra gelecek gibi .

Bırakıp gitsem, paket geri gidecek. Dursam diğer işime zaman kalmayacak.

Bugün Cuma , yarın, öbürgün tatil. Oysa ben işimi dün bitirip, bugün seyahata çıkacak ve sizlere gezi izlenimlerimi yazacaktım. Ama olsun, bugün bitirir, YARIN giderim.

Derken telefonlardan biri sustu ve o telefonla konuşan bayan:

‘’ Kolisi gelen kim var ?’’ dedi.

Benden başka koli almaya gelen yok. Paketimi aldım. Koltuğumun altında koca paket tıngır mıngır Belediye’ye gittim.

Serviste 15  kadar memur var. Benden başka işi olan kimse de yok.  Bu nedenle memurlar ikili, üçlü guruplar halinde birbirleriyle sohbet ediyorlar.

Bir bayan memura derdimi anlattım, yan masayı işaret etti. Yan masadaki bayana  derdimi tekrarladım. Bana 2 form vererek bunları doldurmamı, sonra elimdeki evrakların fotokopilerini çekerek kendisine getirmemi söyledi.

Hava sıcak, ter içinde bir kahvehaneye gidip formları doldurdum, fotokopileri çektirdim. Belediyeye dönüp bayana sundum. Bayan evraklarda adı geçen herkesin nüfus bilgilerini istedi.

Formun üzerinde yazılı olduğunu gösterdim.

’’Hayır, efendim, Nüfus Müdürlüğünden resmi olarak getireceksiniz.’’

Eğer internete girerse, sabah gazetede okuduğum bir haberde de yazıldığı gibi, hükümetin Web sayfasından bunu 2 dakika içinde resmi belge olarak alabileceğini söyleyince:

‘’ Biz öyle şeylerle uğraşmıyoruz. Hem herşey internetle olursa o zaman bize ne gerek var burada!’’ dedi.

Paketimle yine yola düştüm. Nüfus Müdürlüğünde sistem çalışmıyordu. Yani Bilgisayar ana merkezinde sorun vardı. Beklerseniz ! Tabii efendim, beklerim.

Bekledim. Sonunda sistem çalıştı. Nüfus örneklerini aldım.

Fotokopiciye uğrayıp nüfus örneklerinin kopyelerini çıkardım.

Tekrar belediyedeyim. Bankın arkasında memurlar ikili, üçlü guruplar halinde sohbetlerine  devam ediyorlar.

Evrakları bayana verdim. Büyük bir ciddiyetle inceledi.

Bu arada bir genç elinde evraklarla gelip işinin bitip bitmediğini sordu.

Memur bayan birden sinirlendi. Gence yüksek sesle bağırdı. Genç apar topar  evraklarını toplayıp kaçarcasına uzaklaştı.

Bayan memur arkadaşlarına dönerek;

‘’ Sanki biz burada bu insanların kölesiyiz. İşte asabım bozuldu, şimdi ben nasıl çalışacağım ! ‘’ dedi.

Bir zaman sonra sakinleşip, bana bir form verdi ve,

‘’Şu borcunuzu vezneye yatırın .’’ dedi vezneyi işaret ederek.

Üzerim de fazla para yoktu, onu kızdırmaktan çekinerek, Kredi Kartı kullanıp, kullanamıyacağımı sordum.

Kullanabilirmişim.

Vezneye gittim, evrağı verdim. Veznedar bilgisayarı çalıştırdı. Borç dekontumu çıkardı. Kartımı verdim. Yukarıda bir yerleri işaret ederek,

‘’ Görmüyor musun ? ‘’ dedi.

Başımı kaldırıp tavana doğru bakınca ; ‘’ NAKİT VEZNESİ ‘’ yazısını gördüm. Özür üstüne özür diliyerek yandaki vezneye gittim ve borcumu yatırdım.

Tekrar Bayanın önündeyim. Bana bir beyanname doldurttu. Ekranı uzun süre inceleyip bir numara yazdı ,

’’ Bunu da vezneye yatırın ‘’ dedi.

Artık yerini öğrendim ya doğru Kart veznesine gittim ve kağıdı uzattım. Veznedar bir iki tık tık’tan sonra, ekrana bakarak:

‘’ Bu sadece 7.5 YTL, bunun için Kart geçmiyelim.’’ Dedi.

Evraklarımı alıp nakit veznesine gittim. Bir 20 Lira verip üstünü aldım. Verdiğim paradan cesaret alıp bu ödediğimin ne olduğunu sordum. Adam ceza olduğunu söyledi, beyanname vermemişim.

Tekrar bayanın karşısındayım. Onu sakinleşmiş görünce, yine cesaretleniyorum. Beyannameleri tam verdiğimi, zaten vermemiş olsam adımın Belediye kayıtlarında görünmeyeceğini ve dolayısıyla bana ceza verilmemesi gerektiğini söyledim.

Dedi ki;’’Siz 21 no’ya beyanname vermişsiniz, 24’ e vermemişsiniz.’’

Elimdeki evraklara bakıyorum; “Benim 21 nolu gayrımenkulüm yok. “

İnceliyor. Ve,

‘’ Kız Sevim, baksana kız.  Kim bunu yanlış yazmış buraya ?’’

Sevim Hanım geliyor. Belki yarım saat tartışıyorlar. Bir ekranı bırakıp öbürüne gidiyorlar. Sohbet eden guruptan bir başka bayan telaşı görüp onlara katılıyor. Tartışıyor ve sonunda bana dönüp;

‘’ Düzelteceğiz ‘’ diyorlar.

Sevim hanıp besbelli bu konuların uzmanı, önce diğer ikisine öğretiyor, sonrada bilgisayarda düzeltiyor.

Bana da vezneye gidip, cezayı geri almamı söylüyorlar. Aman kalsın diyecek oluyorum, hayır, olmazmış:

‘’Sonra nasıl gösterilecek hesaplarda ?’’

Nakit Veznesine gittim. Veznedar benim verdiğim 20 Lirayı verip kendi verdiği para üstünü geri istedi.

Çantamın içinde, bin türlü vırık vıçığın arasında para üstü arıyorum. İşte böyledir bu paralar, oracıkta dururlar da aranınca bulunmazlar.

Neyse sonunda parayı denk getirdim.

Tekrar Bankın önündeyim. Bayan durmadan benim evraklarımı karıştırıyor, ara ara da bilgisayar’a birşeyler yazıyor.

Ayaklarım yorgunluktan sızlıyor. Ter, katiyyen abartmıyorum inanın, bacaklarımdan aşağılara akıyor, neredeyse paçalarımdan damlıyacak .

Bayan yine bir numara veriyor, bunu yatırın diyor.

Artık vezne konusunda tecrübeliyim, nakit veznesine,

‘’ Kaç para ? ‘’ diyorum.

‘’ 90 Lira ‘’. Yan tarafa Kart Veznesine parayı yatırıyorum.

Bu başka bir ceza imiş. Artık fazla sormuyorum. Hem yorgunum, hem de neredeyse mesai bitecek.

Anlaşıldı artık bu iş Pazartesi’ye kalacak, bende gideceğim yere gidemiyeceğim.

Aman, hiç değilse burada, Belediye’de işim bitsin.

Genç bir adam kucağında bir bebekle bankın arkasına geçiyor. Herhalde orada çalışan biri, ve besbelli yeni baba olmuş.

Bir anda çalışanlar ( ! ), 15 kişi, bebeğin etrafını sarıyor ve bebeği seviyorlar. Benim işe bakan bayan da sırasını bekliyor bebeği sevmek için.

Bebek çok tatlı, ama ben felaket yorgunum, ve işim de bir türlü bitmiyor. Saate bakıyorum.

Genç adam bebeğe gösterilen ilgiden çok memnun:

‘’ Önümüzdeki hafta, Bayramdan önce şey yapacağız ! ‘’ diyor.

Benim işe bakan bayan:

‘’ Ne yapacaksınız ? ‘’ diye sordu.

‘’ Şey yapacağız ! ‘’

‘’ Ne yapacaksınız ayol, söylesene ? ‘’

‘’ Bi şey yapacağız işte ! ‘’ dedi genç adam.

Herkesle vedalaşıp, tatlı bebekle çıktı, gitti.

Bayan tekrar benim işe döndü, bilgisayardan çıktıları alıp paraf etti ve amirine imzalatmamı söyledi.

Amir’in masasına gittim. Kibar bir adamdı amir. Bütün ciddiyetiyle, hiç bir şeye bakmadan sayfaları imzaladı, kaşesini bastı ve beni uyardı,

‘’ Bunları asansörün arkasındaki ofiste mühürletin, çünkü Resmi Daireler mühürsüz evrakları kabul etmezler.’’

Evraklarımı alıp çıktım.

‘’Oh be ‘’ derken, birden bir şey dürttü ve evrakları kontrol ettim.

Herhalde bizim bayan memur bebeği severken konsantrasyonunu kaybetmiş olmalı ki 24 yerine yine 21 yazmış ve bir hata yetmez diye mi düşündü nedir, 25 yerine 27, 26 yerine de 28 yazmış.

Acele geri döndüm. Bayan yok. Şimdi gelir dediler. Biraz sonra geldi. Yanlışları anlattım. Baktı, uzun uzun, tekrar tekrar baktı, sonra bilgisayar’a baktı. Sonra:

‘’ Sevim kıız, Seviiiiim ‘’ diye arkadaşını aradı.

Sevim Hanım ortada görünmüyordu.

‘’ Ayol nerede bu kadın ? ‘’

Sevim Hanım bulundu. Büyük bir ciddiyetle yanlışları inceledi, düzeltti.

Aldım evrakları, Amir’e götürdüm, o yine incelemeden kaşesini bastı, imzasını attı ve tekrar, mühürletmem için ikaz etti. Asansörün arkasındaki ofisteki iyi kalpli genç bütün evrakları mühürledi.

Belediyeden çıktım, eve geldim, tam kapıyı açarken yandaki evde oturan komşum bana birşeyler söyledi. O konuşurken kargodan aldığım paketi hatırladım. Acaba nerede unuttum ?.

Aceleyle geri döndüm. Önce kahvehaneye, sonra fotokopiciye, sonra da Belediye’ye gidiyorum. Yok! Yok !

Sonra Nüfus Müdürlüğünü düşündüm; Girerken Polislere göstermiştim paketi. Peki ya çıkarken ? Çıkarken kontrol yok ki !

Nüfus memurluğundaki genç bayan beni tanıyor. Nasıl kan ter içinde koşuşturduğumu hatırlamış olmalı. Masanın altından paketimi çıkarıp bana veriyor. Çok teşekkürler genç bayan!

Hiç değilse bugün bunu bitiririm diye düşündüğüm iş maalesef  Pazartesiye kaldı. Arkadaşıma telefon edip, gelemiyeceğimi söylemeliyim.


Türkiye gezi notları; gelecek yazı : Pazartesi günü ve sonrasında neler oldu?




EVRAK PEŞİNDE -2-


Türkiye notları:





Pazartesi erkenden işe başladığım yerde yani Vergi dairesindeyim. İşimin olduğu bölümde iş takip eden yalnızca benim, ve görevli 4 memur var.

Son derece kibar bir memur evraklarımı aldı, hemen bilgisayarın başına oturup yazmaya başladı ve bana yazıcıdan çıkan bir kağıt uzattı.

Ben;

’’ Aman ne kadar çabuk bitti ‘’, diye düşünürken, bana, evrakı müdür yardımcısından havale ettirip, yan taraftaki memura kayıt ettirmemi söyledi.

Dediklerini yaptım. Meğer bu benim dilekçemmiş, işim daha yeni başlıyormuş.

Memur Bey beklememi söyledi. Uzun uzun yazdı çizdi ve bir evrak daha verdi, ve kayıttan geçirmemi söyledi.

Müdür yardımcısına gittim. O, öbür müdür yardımcısına gönderdi, o da paraf ederek kayıt memuruna gönderdi. Ancak bu evrakı bu kayıt memuru değil, diğer kayıt memuru alıyormuş.

Neyse evrakı diğer kayıt memuruna kaydettirdim. Sonra tekrar memur beye gittim. Ve beklemeye başladım. Memur bey dedi ki:

‘’ Bu cezanız. Geç bildirimde bulundunuz. Kendiliğinizden geldiğiniz için size indirimde bulunuyoruz.’’

Teşekkür ettim. Yine birşeyler yazıp elime bir kağıt verdi. Bunu karşıdaki vezneye yatıracaktım; 40 YTL ceza.

Kuyruğa girdim. Sıram gelince kağıdı verdim. Memur ödeme fişi kesti ve bana verdi. Sonra vezne önündeki kuyruğa girdim. Yine sıram gelince ödeme fişini verdim ve 40 lirayı ödedim.

Tekrar bizim memura döndüm.

Memur makbuzu aldı, kibarca, beklememi söyledi. Bekledim. Sonra elime ödediğim cezayı belirten bir evrak verip;

‘’ İşiniz bitti ‘’ dedi.
Buradan tapuya gideceğimi söyledim.

‘’ Oraya götüreceğim yazıyı verebilirmisiniz ? ‘’

Hayır veremezlermiş. Tapu dairesinin yazıyla istemesi gerekiyormuş.

Koşarak Tapu Dairesine gittim. Elimdeki evrakları göstermeğe çalışarak bir memurun ilgisini çekmeye çalıştım.

Ne mümkün. Bana bir eşyaya; bir masa, bir sandalye, ya da bir duvara bakar gibi bakıyorlar, duymuyorlardı.

Sonunda bir tanesi lütfetti ve ne istediğimi sordu. Anlattım ama, verdiği cevaplardan bir şey anlamadım. Halime acıyan bir bayan memur beni dinledi. Ve

‘’Şu, şu evrakları getir,’’ dedi.

Bunlar arasında Vergi Dairesinden gelecek yazı da vardı.

‘’Sizin o evrakı yazıyla istemeniz gerekiyormuş ‘’ dedim.

‘’Hayır ‘’ dedi.

Tekrar Vergi Dairesine döndüm. Bizim Vergi Dairesi 5 katlı. Ve asansör yok. Benim işim 3.üncü katta. Hızla gidiyorum, merdivenleri hızla çıkıyorum. Dolayısıyla kanter içindeyim. Ama azimliyim: Bu işi bu gün bitireceğim. Benim memura :

‘’ Tapu Dairesi size yazmıyormuş, siz onlara yazıyormuşsunuz ‘’ diyorum.

Önce beni tanımıyormuş gibi davranıyor, sonra hiç itiraz etmeden bilgisayara eğiliyor, ve birşeyler yazıp elime bir evrak veriyor. Bu evrakı yine müdür yardımcısına imzalatıyorum. Sonra kayıt memuruna kaydettiriyorum.

Bereket küçük bir şehir burası, bir koşu her yere yetişebiliyorum. Bütün işleri, ne olursa olsun, bugün bitireceğim.

Koşarak Tapu Dairesine gittim. Tapu dairesi Hükümet binasında, bodrum katında. 23 basamak çıkarak Hükümet binasına giriyorum, Polis kontrolundan geçip, koridoru aşıyorum. Sonra 21 basamak iniyorum. Çünkü bodrum kat dışarıdan 2  basamak daha yüksek.

Basamakları uçarcasına çıkıyor, kontroldan geçiyor, uçarak aşağı iniyorum. Bana yardımcı olan bayan evraklarıma bakıyor, bir evrakın fotokopi olduğunu görüyor ve;

‘’ Bunun aslı lazım ‘’ diyor. Aslını Vergi Dairesinde aldıklarını söylüyorum,

‘’ Aslı olmazsa, olmaz ‘’ diyor.

Koşarak avukat arkadaşa gittim. Bereket yerinde. Kendisinde olan orijinali verdi. Tekrar Tapu Dairesine geliyorum: Kimse yok; öğle tatili.

Bir yerde biraz dinlendim. Öğleden sonra saat 01 de Tapu Dairesindeyim. Memurlar geldi. Beni dinleme sabrı gösteren görevli memura derdimi anlattım ve evraklarımı gösterdim. Yarın sabah gelmemi söylüyor.

‘’ Niye yarın sabah ? ‘’

Niye mi? Çünkü Ankara’ dan gelen talimata göre Başvurular sabah yapılıyormuş, İşler ise öğleden sonra. Duvardaki yazıyı gösteriyor. “Hiç mi dikkat etmediniz?”. Özür diliyorum. Peki madem kural böyle, ben de bugün gider, yarın gelirim!

Bu gün Salı. Sabah erkenden Tapu Dairesindeyim.

Memurlar birer ikişer geliyorlar. Rahatsız etmekten çekinerek evraklarımı gösteriyor ve ne yapmam gerektiğini soruyorum.

Müdür Beyden havale ettirmeliymişim. Müdür Beyi bekliyorum. Geliyor. Yanına gidip evraklarımı gösteriyorum. Bakıyor. Sonra bazı şeyleri işaret ederek:

‘’ Bunlar 2. nolu Tapu Dairesinin işi ‘’ diyor; ‘’ Oraya gideceksiniz.’’

Kendi Dairesindeki evrakları birine havale ediyor. İçeri gidiyor ve görevliye havaleyi gösteriyorum. Bakıp bir bayan ismini çağırıyor. Dün bana ne yapmam gerektiğini anlatan bayan bankonun arkasından çıkıyor;

‘’ Ne var ?’’ diyor.
Evrakları bayana uzattım. Birden sinirlendi, yanındakine;

’’ Ayol ben bugün tatile gidiyorum, Müdür bilmiyor mu bunu ?’’

Bana da:

‘’ Sana yol gösterdim, üstüme kaldın ‘’ dedi.

Çok utandım. Ezilerek:

‘’ Hanımefendi isterseniz Müdüre gidip başkasına havale etmesini rica edeyim. ‘’

Söylediğimi dinlemedi bile. Evraklarla aldı, çekti masasına gitti.

Biraz yatışmasını bekleyip ne yapmam gerektiğini sordum. Sinirli, sinirli:

" Öğleden sonra saat 01 de gel ‘’ dedi.

Peki ! Bu arada 2 nolu Tapu Dairesine gidebilir ve oradaki işimi takip edebilirim.

2 nolu Tapu Dairesi Müdürü son derece tatlı bir adam. Yakınlık gösteriyor, evrakımı hemen sempatik bir memura havale ediyor. O da evraklarıma bakıyor. Bazılarının asıllarını istiyor. Öyle iyiler ki....

Hemen koşa koşa evrak asıllarını getirmeye gidiyorum. 2 nolu Tapu Dairesi 3.üncü katta. Binada 2 asansör var. Ancak asansörlerden biri aylardır çalışmıyormuş. Diğerine ise en çok 3 kişi binebiliyor.

Bina 7 katlı ve kocaman. Bu yüzden asansörün önünde hep kuyruk var. En iyisi Yaradana sığınıp 3.üncü kata kadarki 60 basamağı tırmanmak ve sonra inmek.

Sempatik memur, getirdiğim evraklara bakıyor ve öğleden sonra gelmemi istiyor. Gördüğüm güleryüz, sabahberi defalarca inip çıktığım merdivenleri bile renkli bir hale getiriyor, neşeyle aşağı iniyorum 3. üncü kattan.

Saat 01 pm. 1 Nolu Tapu Dairesinde, benim işe bakan hanımefendiyi bekliyorum . Bir türlü gelmiyor.

Sonunda bir hizmetli bir başka odada buldu bayanı. Orada çay içiyormuş. Bana Ziraat Bankasına yatırılmak üzere iki adet makbuz verdi.

Sözde vergisiz bir olaydı benim işim, ama Devlet, emeğinin karşılığı harç alıyordu ve bu emek karşılığı miktar makbuzların üzerinde yazıyordu;

Tam 545 YTL.

Koşarak Bankaya gittim. Banka önünde müthiş bir kalabalık. Bende aralarına katıldım.

Kapının niye kapalı olduğunu sordum: Tapu Dairesinde öğle tatili saat 01 pm de bitiyordu, Banka da ise saat 01.30 pm de.

Kapılar açıldı. İçeriye doluştuk. Birden tekrar dışarıya püskürtüldük.

‘’ Ne oluyor? ‘’ diye sordum. Meğer saat 01.28 imiş. Daha mesai saatine 2 dakika varmış. Bu hassasiyete şapka çıkarılır. İyi ama demin kapıyı vaktinden 2 dakika önce kim açtı.

Girince numaratörden numara alacağız. Kuyruğa girdim. Tam sıra bana geliyordu ki, 2 si bayan 3 kişi aniden önüme geçip benden önce sıra numarası aldılar. Ne yapabilirdim?

Kaderime küsüp bir numara aldım. Ekrana bakınca benim numarama ancak 3 gün sonra sıra gelebileceğini hesapladım. Orada dinelen korumaya:

‘’ Bu nasıl iş ?’’ deyince:

‘’ Abi insanlar sabahtan gelip bütün numaraları alıyorlar.’’ dedi.

‘’ Peki ben ne yapacağım?’’

‘’ Abi yanaş bir gişeye anlat derdini.’’

‘’Olur mu? Sıram yokken ! ’’

‘’ Niye olmasın abi! ‘’

Bir gişeye yanaştım:

‘’ Beyefendi bir harç yatıracağım ‘’ dedim.

‘’ Ne harcı ?"

Evraklara baktı:

‘’Ver parayı ‘’ dedi.

Parayı verdim. Yazdı, çizdi. Makbuzu verdi.

Herşey rast gidiyor....

Koşarak 1 Nolu Tapu dairesine gittim. Bizim hanımefendi yok. İzne çıkıyor ya  herhalde eksik gideriyor. Sonunda buldum. Evrakı müdürün kontroluna göndereceğini söyledi :

"Bir saat sonra"

"Pek ala!"

Öyleyse 2 Nolu Tapu Dairesine, o sempatik memurun yanına gidebilirim.

Koşarcasına gittim. Niyetim niyet. Bu gün her işi bitireceğim. Asansör yine kalabalıktı.

3 kat 60 basamağı tırmandım. Sempatik memur beni üzülerek karşıladı. 1994 yılı öncesi evrakları 1 Nolu tapu dairesindeymiş. Oradan evrak fotokopilerini alıp gelmeliymişim.

Verdiği yazıyla tekrar 60 basamak inip 1 Nolu Tapu Dairesine gittim. 23 basamak çıkıp, 21 basamak indim.

Arşiv memuru bayan arşive girdi. Yarım saat sonra evrakların üçünü bulduğunu, birini bulamadığını, ama dördüncünün aynı tarih ve imzayı taşıdığı için önemli olmadığını söyledi. Rica ettim. Dedim ki:

‘’ Siz öyle diyorsunuz ve haklısınız. Bu evrakın istenmesi bile gereksiz bence. Ama ne yapalım isteniyor. Lütfen bir kez daha bakın.’’

İstemiyerek tekrar arşive girdi. Aradı mı bilmiyorum, ama "Yok!" dedi.
Tekrar 1 No.lu Tapu Dairesine gittim. 60 basamak çıktım. Sempatik memura evrakları verdim. Baktı. Bulunamayan o evrak olmazsa olmazmış.

İstediği şeyin aslında gereksiz olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ama sempatik görünmeyi bırakıp sinirlendiğini görünce vaz geçiyorum: Pekala gidip o evrakı tekrar aratacağım.

Kanter içinde tekrar 1 No.lu Tapu Dairesine gidiyorum. 23 basamak çıkıyor, polis kontrolundan geçip 21 basamak iniyor ve arşiv memuru bayana durumu anlatıyorum.

Tekrar içeri arşive gidiyor aramaya. Diğer hizmetli halime bakıp acıyor bana. Çünkü T- shirt’ üm sırsıklam ıslak. Bana ilk evrakımın Müdür odasında bir kenara atıldığını söylüyor ve içeriye gidip evrakları alıyor. Sonra diğer odaya Bayana götürüyor. Daha sonra bana, Bayana evrakımı hatırlatmamı söylüyor.

Bayana gidiyorum. Beni duymuyor. Sanki ben hiçbirşeyim. Neyse sonunda seslenmelerime lütfen cevap verdi. Evet işim bitmiş. Evraklarımı veriyor. Teşekkürler bayan. Size iyi tatiller !

Hizmetli bayan da, arşivde  bir türlü bulamadığı eksik evrakımı  bulmuş bu defa.

Teşekkür ettim, evrakları alıp, koşarak 21 basamağı tırmanıp, koridoru geçtim ve 23 basamağı indim. Sonra hızla 2 No.lu Tapu Dairesi: 60 basamağı tırmandım ve içeri girdim.

İçeride insanlar üst üste. Sempatik memurla konuşma imkanını yakalamam tam 10 dakikamı aldı.

Evraklarıma bakıyor;

‘’ Herşey tamam. Ama bu gün geç oldu, yarın gel’’ diyor.

‘’Yarın gelemem ki. Yarın çok önemli bir işim var ‘’


’O sizin sorununuz ‘’ dedi, sempatik memur.

Ne kadar doğru bir söz ! Doğru söze ne denebilir  ! Bu benim sorunum elbette. Ona ne dert !  Sonraki üç günde Ramazan Bayramı. Tatilini yapar, daha sonrasında da zaman bulur halledersin işini. Günler çuvala mı girdi ?



Türkiye Seyahat izlenimlerim mi? Hele Bayram sonrasında şu işlerimi halledeyim, inşallah onlara da sıra gelir sevgili okurlarım.