Thursday, September 30, 2010

Başkalarının Hayatı - Ocak 2010

BAŞKALARININ HAYATI



15 Şubat 2010, 11:32

Yazan: HALİT ANGINER






Dünya “kirletilmez bir inatla” dönerken, hayat kavgası şehirlerin hengamesinde soluk aldırmadan sürüp gidiyor.

Bir nokta gibiyiz milyonların ortasında. Kalabalıklara dalınca kaybolup gittiğimizi sanıyoruz.


Oysa büyük ağbi, köşe başlarına koyduğu milyonlarca kamerayla ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi an be an gözetliyor.


Üstelik banka makineleri, alışveriş yaparken kullandığımız kartlar her yerde izimizi bırakıyor.


Buna her apartman kapısındaki ve her iş yerindeki kameraları da eklersek gizli kalan neyimiz var?


Üç gün göz altında kaldıktan sonra serbest bırakılan ünlü bayan yıldızı televizyonda izledim. Polisteki sorgusunu anlatıyordu:


Diyor ki; “Masanın etrafında dört adam. Önüme telefonda yaptığım konuşmaların dökümünü koydular. Ne diyeceğimi bilemedim. Çok özel konuşmalardı bunlar. Adamların ortasında çırılçıplak kalıvermiştim bir anda. Utandım. Yerin dibine girdim. Çok aşağılayıcı bir durumdu. O anı nasıl anlatabilirim.Nasıl unutabilirim!”


Bu olayın geçtiği ülkeyi hepimiz biliyor, aylardır haberlerden izliyoruz.


Birisine telefon açıyorsunuz. Bu birisi insanın eşi, kız veya erkek arkadaşı, çocuğu olabilir. Rahat rahat konuşuyorsunuz.


Ve birisi bir cihazın başına oturmuş söylediklerinizi dinliyor, kayıt ediyor.


Ve sizin çok özel, yalnızca iki kişi arasında kalması gereken konuşmalarınız da tanımadığınız kişilerin ellerinde. Dosyalara giriyor.


İnsanoğlu tarih boyunca, binlerce yılda ahlak anlayışı geliştirmiş.: Bazı şeyler ortalık yerde yapılmaz, konuşulmaz. “ Mahrem” denilen bir olgu oluşmuş.


İnsanlar giyiniyor, örtünüyorlar. Her söz her yerde söylenmiyor. Her şey her yerde, herkesin önünde yapılamıyor.


Bir yetkili kişi, telefonların dinlenmesi üzerine konuşmuş. Demiş ki: “Eğer kötü bir iş yapmıyorsanız telefonlarınızın dinlenmesinden korkacak ne var ki, anlamıyorum.”


Peki o zaman yetkililer neden hep kapalı kapılar ardında toplanıyorlar?


Niye birbirleriyle konuşurken dudak okuması olmasın diye ağızlarını kapatıyorlar ?


Suçluların takibi için dinleme anlaşılabilir bir olay. Ama bu konuda çok sıkı kuralların olması gerekir.


2007 yılında Oscar ödülü alan:

“Başkalarının Hayatı – Lives of Others” adlı filmin konusu da bir dinleme, izleme olayı.


Duvar yıkılmadan önceki Doğu Almanya’da iki yüz bin gizli sivil ajan rejime muhalif olan ve olması ihtimali olan kişileri her an takip ediyorlar.


İçişleri Bakanı, gizli polise, bir tiyatro yazarı ve yazarın arkadaşı olan tiyatro oyuncusu bayanın, rejim aleyhine çalıştıkları savıyla izlenmesini emrediyor.


Gerçekte olay Bakanın kişisel isteklerinden kaynaklanmaktadır.


Bakan: “Mutlaka bir şeyler bulun” diyor, yani” bir suç bulun işte” diyor.


Bakanı memnun etmek ve mesleklerinde yükselmek isteyen memurlar her iki sanatçıyı izlemeye alıyorlar. Evin her tarafına; telefona, salona, odalara, yatak odasına, mutfağa, banyoya, tuvalete, her yere mikrofon konuluyor.


Evde yaşayanlar, gelen misafirler nerede konuşurlarsa ve ne konuşurlarsa hepsi 24 saat kaydediliyor, raporlara yazılıyor.


Sabahtan başlayarak uyuyuncaya kadar kişilerin evlerinin içinde, yatak odasında konuştukları, yaptıkları ne varsa memurlar tarafından dinleniliyor.


Bir takım görünmez kişiler sizin hayatınıza giriyor ve her anınızda her saniyenizde sizinle beraberler.


Sırlarınızı biliyorlar. Her şeyinizi biliyorlar. Ama siz onları bilmiyorsunuz. Görmüyorsunuz.


Düşünün, insan yatak odasında bile mahremiyeti bulamıyor.


Uygarlık araçları, özgürlükleri kısıtlamak isteyenlerin elinde düşünceye, ele, dile vurulan kelepçe haline geliyor.


Demokrasiyi ve kazanılmış olan demokratik hakları mümkün olduğunca savunmak herkesin görevi olmak zorunda.


‘Bana ne, benim bir şeyle ilgim yok’ demek bazen kişiyi kurtaramayabilir.


İnsanları, demokrasiyi yeterince savunmayan ülkeler karanlık düşünceli kişilerin yönetimine geçebilir.


Kapalı rejimlerde piyangonun kime vuracağı tahmin edilemez.


İşte o zaman insan savunmasız ve yapayalnız yakalanıverir.


Yakın tarih böyle örneklerle dolu.


“Başkalarının Hayatı” böyle bir olaya tanıklık ediyor.


Mükemmel, derli toplu bir senaryo, abartısız, telaşsız, basit bir anlatım; hikayenin kahramanlarını gayet iyi canlandıran oyuncular; genç olmasına karşın, olayları filozofça bir soğukkanlıkla yorumlayan yönetmen...

Kahramanlarımızı 24 saat izleyen memur, yaptığının insani bir iş olmadıgını farkederse ne olur?


Yönetmen Donnersmark şöyle cevaplıyor:


“ Kuralların mı yoksa duygularımızın peşinden mi gideceğiz ? Başkalarının hayatı, her ne kadar yanlış yolda olursa olsun, insanoğlunun doğru olanı yapma yeteneğini anlatan bir insanlık dramıdır.”


Hesap sorulamayan kapalı rejimlerde insanların gelecekleri, mutlu olmaları bile yöneticilerin izinlerine bağlı.


Bence film, bir gün görevli bir memurun o an doğru yolu seçmesiyle hayatımızın kararmaktan kurtulması gibi bir mucizeye muhtaç kalmamak için haklarımızı ve demokrasiyi savunmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.

No comments:

Post a Comment