Trafik cezası
04/12/2011
Mississauga’dan yola çıktık. Downtown’a gidiyoruz.
Yanımızda Türkiye’den bir misafirimiz var. Misafir Canadatürk’ün son sayısını okuyor.
Birinci sayfadaki Toronto Polis Şefi Blair’in Türkiye seyahati ile ilgili haberi konuşuyoruz.
Konu Türkiye seyahatinden sonra polise , Toronto polisine geliyor. Hemen, her zamanki aceleciliğimle Toronto polisini anlatıyorum.
Duyduklarım ve okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla, Toronto polisi bilgiliydi, otoriterdi, çözümleyiciydi.
Polis Şefi Blair’e gelince:
Kendisinin adını ilk kez 51.nci bölgeye şef olduğu zaman gazetede okumuştum.
Toronto’nun en problemli semtlerinden birinde halka güven vermek için her yere üniformalı polis devriyeler çıkarmıştı.
Gazetedeki fotoğraflarda polisler sokaklarda devriye geziyor, halkla konuşuyorlardı.
Kadınlar çocuklarıyla parklarda gezerken gazetecilere:
“Polisleri etrafımızda görünce daha huzurluyuz. Kendimizi, çocuklarımızı daha emniyette hissediyoruz ” diyorlardı.
Filmlerin o “baba” polisleri sokaklarda tekrar sahne almışlardı.
Gazetelerin o zamanlar yazdığına göre o çevrede işlenen suçların sayısında önemli azalma gerçekleşmişti.
En önemlisi halkın huzura kavuşmasıydı. Çocuğunu gönül rahatlığı ile sokağa gönderebilmesiydi.
Üstelik bunu başarmak için kimse tehdid edilmemiş, kimsenin canı yakılmamış, kimse cezalandırılmamıştı.
Yolda hem gidiyoruz hem misafirimize bunları anlatıyorum.
17 yıldır her sabah işe gittiğimiz bir yol var. Yine aynı yol üzerindeyiz. Arabalar üstüste.
Virajı alırken polis durdurdu.
Aslında önce “geç ”, dedi, sonra: “Dur.”
Bizimle beraber bir kaç araba daha var durdurulan. Polis cama gelip kusurumuzu söyledi.
Pek anlayamadım. Arabadan inip peşi sıra gittim.
Ne kusur ettiğimizi anlıyamadığımı söyledim.
Baktım diğer durdurulanlarda aynı soruyu soruyorlar: “ Ne kusur ettik ?”
Polis kusurumuzu anlattı. Oysa biz 17 yıldır aynı yoldan aynı şekilde geçiyoruz. Bilerek hiç bir yanlışlık yapmadık.
Bir uyarı levhası da yok. Üstelik orada bir kere bile bir polis memurunu görmemiştik.
“Yani şimdiye kadar hiç bir şekilde uyarılmadık.”
Meğer daha yeni bir uyarı levhası konmuş.
Eğer kurallarda bir değişiklik olmuşsa bunun anlatılması, öğretilmesi, öncelikle o yolu sürekli kullanan bizlerin uyarılması gerekmez mi ?
Biz bu konuşmaları yaparken yanımızdan en az 50 araba, aynen bizim gibi, aynı kusuru işleyerek geçti.
Ve sel halinde geçmeye devam ediyorlardı.
Birisi polislere geçen arabaları göstererek: “Biz kusurluysak bunlar ne yapıyorlar?”
Polis bu sizin şansınız der gibi omuz silkti.
Bir başkasının: “Ama olur mu? O zaman biz niye ceza alıyoruz?” değişini de duymadı.
“Tamam şimdi burada bir kusur olduğunu öğrendik, bari ceza yazmayın, nasıl olsa amaç hasıl oldu” diyecek oldum, polislerden birisi:
“Bundan sonra bu hatayı yapacak mısın?” diye sordu.
- Niye yapayım, yapmayacağım elbette !”
- Hah bak işte ceza bu işe yarıyor, bundan sonra bu hatayı yapmazsın !”
Öylece durdum. Söylenecek ne kaldı ki.
Cezayla eğitim! Yani bu ceza verilmese aynı hatayı tekrarlarım, mı?
Ama bu kadar insan, elleri kesilmediği halde hırsızlık yapmıyorlar.
Eğitim, doğru ve yanlışın öğretilmesi, çok ama çok büyük bir çoğunluğumuzu bu tür kötülüklere bulaşmaktan koruyor.
Eğer bir kural değiştirilmiş ve yenisi konmuşsa ve yüzlerce kişi haberleri olmadığından, bilmeksizin bu kuralı çiğniyorsa önce onları uyarmak ve kuralı öğretmek gerekmez miydi?
Bir kaç kişi cezalandırılarak, diğer, ne olup bittiğini bile farketmeyen binlerce insana ders mi verilmiş olur ?
Neyse, cezamızı alıp arabaya bindik.
Gideceğimiz yere kadar hepimiz suskunluk içinde kaldık.
Misafirimiz sıkıldığımızı anladı ve konuyu değiştirmeye çalıştı.