Kim kazandı?
01/07/2011
Genellikle ne zaman politik veya ekonomik bir sorun çıksa, paniğe kapılınıyor.
İçte veya dışta kötü bir olay meydana gelse moraller bozuluveriyor. Memleket batacak diye düşünülüyor.
Öğrenciliğimde, ülke sorunlarını öğrenip, tartışmaya başladığımız yıllarda, başbakan, Süleyman Demirel’di. O zamanlar Demirel Türkiye politikasının bir numarasıydı.
Hayata atıldık. Çoluk, çocuk, iş hayatı derken, geçen bütün yıllarda başbakan, hep Demirel’di.
Demirel sanki bizleri yönetmek için, özel olarak gönderilmişti.
Ekonomi bozuluyor, Türkiye 70 sente muhtaç oluyor, kamyonlar mazotsuzluktan yürümüyor, bakkallarda yağ, sigara bulunamıyordu.
Demirel’in partisi bölünüyor, ordu yönetime el koyuyordu.
Ama Demirel, sağ olsun, bir türlü başımızdan eksik olmuyordu. Her seçimde, sandıktan o çıkıyordu.
Fikret Kızılok, çocukluğundan bu dünyaya veda edişine kadar, bütün hayatı boyunca süren “Demirel’li yaşamı”, DEMİRBAŞ adlı şarkısında pek güzel anlatır:
“Süleyman hep başbakan, başbakan hep Süleyman”
Demirel seçimleri kazandıkça bizler üzülür, “Eyvah memleket bu defa kesin batacak”, derdik.
Ama memleket her şeye rağmen bir türlü batmadı. İç ve dış uğraşılara rağmen batamadı.
Felaket senaryoları gerçekleşmedi. Ekonomik krizler ülkeye vız gelip, tırıs gitti.
Sonradan Demirel’den öğrendiğimize göre, ilk başbakan olduğunda gazetelerde ekonomik kriz haberlerini okudukça uykuları kaçıyormuş.
Müsteşarını çağırmış; “Yahu bu kriz lafı nedir?” diye sormuş.
Müsteşar:
“Efendim, bakmayın siz o haberlere. Rahat olun. Bildim bileli Türkiye ekonomik kriz içindedir. Hiç krizden çıkmadı ki, yeni bir krize girsin!”
Demirel, kendi değişiyle, o günden sonra daha “rahat uyumuş”.
Bir garib toprak bu Anadolu. Kriz, mıriz vız geliyor. Halkı da her şeye dayanıklı, mütevekkil.
Dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu kullanır, gıkı çıkmaz.
Lokmasını, elindekini, eşiyle, dostuyla, felakete uğrayan komşusuyla paylaşır.
Deprem olur, yer yerinden oynar, ama 6 ay sonra taşlar yerine oturuverir.
Bardak taşmadan burada değişiklik olmaz.
Roma -Bizans Anadolu’yu 1500 yıl yönetti. Osmanlılar ise 600 yıl..
Ama bir gün, dünyanın en güçlü 7 düveli, Anadolu’ya gelip onu 7 parçaya böldüler.
İşte o zaman bardak taştı.
Bölünen parçalar ve içlerinden çıkardıkları lider etrafında toplanan yurttaşlar, 3 yıl süren Kurtuluş Savaşı sürecinde, bilgisayar oyunlarında olduğu gibi, birbirlerine doğru aktılar, kaynaştılar, birleştiler ve kurtuldular.
Harabelerin üzerinde, halkın gücünün ve birlikteliğinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti doğdu.
Roma ve Osmanlı’dan sonra gelen Cumhuriyet’in ömrü, öncekiler kadar uzun mu olacak ?
Türkiye Seçimleri çok sertleşen bir ortamda yapıldı. Ama seçimin ve ertesi günü ülkede sükunet vardı.
Bu kadar gün sonra seçim sonucuna bakınca, şunlar görülüyor:
AKP : Oyunu arttırarak %50’ye yakın bir orana ulaştı. Yani kazandı.
CHP : Oyunu en çok arttıran parti oldu. Yani kazandı.
MHP : Beklentileri yıkarak barajı aştı. Yani kazandı.
BDP : Zoru başardı. Okur yazar oranının düşük olduğu bölgede, on binlerce vatandaşı örgütleyerek, oylarını, onlarca bağımsız adaya, ziyan olmadan paylaştırarak, inanılmazı gerçekleştirdi. Yani kazandı.
Görüldüğü gibi demokrasinin kaybedeni yok. Olsa bile, bugün kaybeden yarın kazanabiliyor.
Kıyamet kopmuyor; Ülke elden girmiyor; ekonomi çökmüyor.
Yeter ki başkalarının haklarına saldırılmasın, düşüncelerini savunmalarına engel olunmasın.Adaletin terazisi şaşırmasın.
Milyonlarca insan, miting meydanlarını doldurdu. “Öyle” konuşan parti liderini de, “böyle” konuşan parti liderini de, alkışladılar veya yuhaladılar.
Sonra bu milyonlarca insan barış içinde oylarını kullandılar.
Asıl kazanan kim?
Asıl kazanan, Cumhuriyetin kurucusu ve sahibi olan Türkiye Halkıdır.
O halk, kurduğu Cumhuriyet sayesinde, iktidarı “kendi verdiği oyla, kendi içinde yetiştirdiği, kendi çocuklarına” vermiştir.
Artık iktidar, “Babasının Oğlu” olmaktan başka özelliği olmayanlara miras olarak kalmıyor.
Halk karar veriyor kimin iktidar olacağına.
Bugün Tayyip Erdoğan’ı iktidar yaptı, belki yarın Kılıçdaroğlu’nu, belki Bahçeli’yi, belki Demirtaş’ı, belki bir başkasını iktidar yapacaktır.
Ama, umudumuz, inancımız şudur ki: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.”
İçte veya dışta kötü bir olay meydana gelse moraller bozuluveriyor. Memleket batacak diye düşünülüyor.
Öğrenciliğimde, ülke sorunlarını öğrenip, tartışmaya başladığımız yıllarda, başbakan, Süleyman Demirel’di. O zamanlar Demirel Türkiye politikasının bir numarasıydı.
Hayata atıldık. Çoluk, çocuk, iş hayatı derken, geçen bütün yıllarda başbakan, hep Demirel’di.
Demirel sanki bizleri yönetmek için, özel olarak gönderilmişti.
Ekonomi bozuluyor, Türkiye 70 sente muhtaç oluyor, kamyonlar mazotsuzluktan yürümüyor, bakkallarda yağ, sigara bulunamıyordu.
Demirel’in partisi bölünüyor, ordu yönetime el koyuyordu.
Ama Demirel, sağ olsun, bir türlü başımızdan eksik olmuyordu. Her seçimde, sandıktan o çıkıyordu.
Fikret Kızılok, çocukluğundan bu dünyaya veda edişine kadar, bütün hayatı boyunca süren “Demirel’li yaşamı”, DEMİRBAŞ adlı şarkısında pek güzel anlatır:
“Süleyman hep başbakan, başbakan hep Süleyman”
Demirel seçimleri kazandıkça bizler üzülür, “Eyvah memleket bu defa kesin batacak”, derdik.
Ama memleket her şeye rağmen bir türlü batmadı. İç ve dış uğraşılara rağmen batamadı.
Felaket senaryoları gerçekleşmedi. Ekonomik krizler ülkeye vız gelip, tırıs gitti.
Sonradan Demirel’den öğrendiğimize göre, ilk başbakan olduğunda gazetelerde ekonomik kriz haberlerini okudukça uykuları kaçıyormuş.
Müsteşarını çağırmış; “Yahu bu kriz lafı nedir?” diye sormuş.
Müsteşar:
“Efendim, bakmayın siz o haberlere. Rahat olun. Bildim bileli Türkiye ekonomik kriz içindedir. Hiç krizden çıkmadı ki, yeni bir krize girsin!”
Demirel, kendi değişiyle, o günden sonra daha “rahat uyumuş”.
Bir garib toprak bu Anadolu. Kriz, mıriz vız geliyor. Halkı da her şeye dayanıklı, mütevekkil.
Dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu kullanır, gıkı çıkmaz.
Lokmasını, elindekini, eşiyle, dostuyla, felakete uğrayan komşusuyla paylaşır.
Deprem olur, yer yerinden oynar, ama 6 ay sonra taşlar yerine oturuverir.
Bardak taşmadan burada değişiklik olmaz.
Roma -Bizans Anadolu’yu 1500 yıl yönetti. Osmanlılar ise 600 yıl..
Ama bir gün, dünyanın en güçlü 7 düveli, Anadolu’ya gelip onu 7 parçaya böldüler.
İşte o zaman bardak taştı.
Bölünen parçalar ve içlerinden çıkardıkları lider etrafında toplanan yurttaşlar, 3 yıl süren Kurtuluş Savaşı sürecinde, bilgisayar oyunlarında olduğu gibi, birbirlerine doğru aktılar, kaynaştılar, birleştiler ve kurtuldular.
Harabelerin üzerinde, halkın gücünün ve birlikteliğinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti doğdu.
Roma ve Osmanlı’dan sonra gelen Cumhuriyet’in ömrü, öncekiler kadar uzun mu olacak ?
Türkiye Seçimleri çok sertleşen bir ortamda yapıldı. Ama seçimin ve ertesi günü ülkede sükunet vardı.
Bu kadar gün sonra seçim sonucuna bakınca, şunlar görülüyor:
AKP : Oyunu arttırarak %50’ye yakın bir orana ulaştı. Yani kazandı.
CHP : Oyunu en çok arttıran parti oldu. Yani kazandı.
MHP : Beklentileri yıkarak barajı aştı. Yani kazandı.
BDP : Zoru başardı. Okur yazar oranının düşük olduğu bölgede, on binlerce vatandaşı örgütleyerek, oylarını, onlarca bağımsız adaya, ziyan olmadan paylaştırarak, inanılmazı gerçekleştirdi. Yani kazandı.
Görüldüğü gibi demokrasinin kaybedeni yok. Olsa bile, bugün kaybeden yarın kazanabiliyor.
Kıyamet kopmuyor; Ülke elden girmiyor; ekonomi çökmüyor.
Yeter ki başkalarının haklarına saldırılmasın, düşüncelerini savunmalarına engel olunmasın.Adaletin terazisi şaşırmasın.
Milyonlarca insan, miting meydanlarını doldurdu. “Öyle” konuşan parti liderini de, “böyle” konuşan parti liderini de, alkışladılar veya yuhaladılar.
Sonra bu milyonlarca insan barış içinde oylarını kullandılar.
Asıl kazanan kim?
Asıl kazanan, Cumhuriyetin kurucusu ve sahibi olan Türkiye Halkıdır.
O halk, kurduğu Cumhuriyet sayesinde, iktidarı “kendi verdiği oyla, kendi içinde yetiştirdiği, kendi çocuklarına” vermiştir.
Artık iktidar, “Babasının Oğlu” olmaktan başka özelliği olmayanlara miras olarak kalmıyor.
Halk karar veriyor kimin iktidar olacağına.
Bugün Tayyip Erdoğan’ı iktidar yaptı, belki yarın Kılıçdaroğlu’nu, belki Bahçeli’yi, belki Demirtaş’ı, belki bir başkasını iktidar yapacaktır.
Ama, umudumuz, inancımız şudur ki: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.”
No comments:
Post a Comment