Amerikalılara sorulmuş...
09/06/2011
İnternette izledim;
Televizyon muhabiri haritada Avustralya kıtasının üzerine ”İran” diye yazmış sokaktaki Amerikalılar’a soruyor:
“İran’ın yerini gösterebilir misiz ?”
İnsanlar tereddütsüz İran diye Avustralya kıtasını gösteriyorlar.
Sonra Avustralya kıtasının üzerine Kuzey Kore diye yazıyor, alttaki Tasmanya adasına da Güney Kore.
Sorduğu herkes, yine duraklamaksızın, Kore diye Avustralya’yı gösteriyorlar.
Yalnızca bir kişi biraz şaşırmış: “ Ben Kuzey Kore’nin Güney Kore’den bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum!” diyor.
Peki ya Kırgızistan? Kırgızistan’ın nerede olduğunu bilen kimse çıkmıyor ama terörün oradan kaynaklanabileceğini herkes kabul ediyor.
Eğer başkan Kırgızistan’a karşı harekete geçerse hepsi onun arkasında yer alacağını söylüyor.
Hiç bilmedikleri, tanımadıkları insanlara, hatta hayali ülkelere açılacak bir savaşı bile haklı görebiliyor, silaha sarılmaya hazır olabiliyorlar.
Amerikan halkının da dünyada yaşayan diğer halklardan bir farkı yok, fazlası yok.
Üstelik karmaşık bir ülke Amerika. Dünyada yaşayan her bir etnik topluluktan insanlar var içinde.
Görünüşte, konuştukları dil ve ellerinde taşıdıkları bayrak dışında birbirine benzer yönleri yok.
Nasıl bir güç, bu bin çeşit insanı bir arada tutabiliyor, üstelik onları dünyanın en güçlü ülkesi yapabiliyor?
Virginia’da, Williamsburg sokaklarında dolaşırken bunları düşünüyordum.
Salı günü olduğu halde, tarihi kasabanın sokakları bir hayli kalabalıktı.
Ödenmesi gereken 35 Dolar kişi başı ücrete rağmen, her çeşit insan, çocuklarını almış, Williamsburg’a gelmişlerdi.
Bir zamanlar, yani bundan 250 yıl kadar önce, İngiltere yönetimindeki Virginia’nın başkenti olan Williamsburg’ta, o günleri hatırlatan binalar var.
Bunların bazılarında 18.nci yüzyıl yaşamı canlandırılıyor. Ziyaretçiler eski zaman elbiselerini kiralayıp giyebiliyorlar.
O nedenle sokaklarda 250 yıl öncesinin kıyafetleri içinde dolaşan çocukları ve büyükleri görmek mümkün.
Adım başı mihmandarlar, bıkmadan, usanmadan, anlatıyorlar, anlatıyorlar.
Dinledikçe, izledikçe, bu bin renkli, bin çeşit kişiliği birleştiren çimentoyu daha iyi kavrıyor insan.
Çok kısa olan Amerikan tarihinde, başarılı kişiler olağanüstü yüceltiliyor.
Her şehirde her kasabada, her köyde kahramanlar için anıtlar dikilmiş.
Hiç bir tarihi kişilik unutulmuyor. Etnik kökeni ne olursa olsun, ne yapmış olursa olsun, saygı ile anılıyor.
Yaptıkları kitaplara, filmlere konu oluyor. Heryerde anlatılıyor,öğretiliyor.
Öyle ki, bu kısacık Amerikan tarihinin kahramanlarını dünyanın dört bucağında, en ücra köşesindeki insanlar bile öğreniyorlar.
Hepimizin adlarını ezberlediği bu kahramanlar arasında kimler yok ki! Askerler, çiftçiler, sanayiciler, köleler, kaşifler, mucitler..
Bir sinema sanatçısı burada milli kahraman olabiliyor.
Yaptığı her şey, iyi olsun, kötü olsun, yazılıyor, anlatılıyor, ama kendisi dövülmüyor, sövülmüyor.
Sonunda, tarihteki yerini aldığında da, heykelleri kırılmıyor, taşlanmıyor.
Tersine, köyünde, kasabasında adına müzeler kuruluyor. Seveni, sevmiyeni, bu yapılanları saygıyla karşılıyor.
Bir avuç insanla, ucu bucağı olmayan topraklarda tabiata ve diğer güçlere karşı mücadele, Amerikalıları, her türlü yeniliği kullanmaya ve her türlü yeniliğe açık olmaya itmiş.
İcadların ülkesi olmuş Amerika. Bu onları güçlü kılmış, özgüvenlerini arttırmış.
Öyle ki kime sorsanız; en gelişmiş ülke onlarınki, en güzeli de; En iyi okullar Amerika’dadır.
En güçlü ordu Amerikan ordusu; En kahraman asker de Amerikan askeridir.
Karar vericilere inanılır, güvenilir.
Savaşa bile karar verseler, bu doğru karardır. Dünya demokrasisine ve Amerikan ideallerine uygundur.
Kasabalardan geçiyorum.Elektrik direklerine savaşlarda yararlık gösteren yerel kahramanların fotoğrafları asılmış.
Her yer bayraklarla donanmış: Mezarlıklar bile.
Amerika kendi topraklarında son savaşı bundan 150 yıl önce yaşamış.
Kuzeylilerle Güneyliler arsındaki kanlı savaşı, 5 yıl süren kardeş kavgasını Kuzey kazanmış.
Bu Amerikalıları derin bir şekilde ikiye bölmüş, birbirileriyle kan davalı yapmış.
Bu bölünmenin izlerinin günümüzde bile devam ettiğini söylemek ve görmek mümkün.
Ama ortak çıkarlar, bin çeşit renk taşıyan insanları bir bayrak altında; Amerikan bayrağı altında birleştirmiş.
Başarının kazanmaktan, kazanmanın ise birlikten geçtiği bilinciyle, birliğin ve beraberliğin sembolü olan yıldızlı-çizgili bayrağın etrafında toplanmışlar.
Ve o bayrağı dalgalandırabilmek için dünyanın dört bir yanında savaşmışlar. Canlarını vermişler.
Geride kalanlar da, onların bu fedakârlıkları sonucunda, dünyanın nimetlerine sahip olmuşlar.
Bir zamanlar, çok değil, bundan doksan yıl önce Anadolu halkı da aynı bölünmeyi yaşamıştı.
Sonrasında, akıl ve fedakârlık ağır basmış, birlik ve beraberliğin tek kurtarıcı olduğu görülmüştü.
5 yıl süren kanlı iç savaş bitince, kan davasına sünger çekebilen Amerikan halkı, yaşadıkları ülkelerde, etnik nedenlerle birbirleriyle kavga eden ülke insanlarına verilecek en güzel örnektir.
Kendi ülkesinde birbiriyle kanlı bıçaklı olan insanlar, Amerika’ya geldiklerinde nasıl oluyor da tek bayrağın etrafında toplanıyor, vatandaş, dost, arkadaş oluyor ve o bayrak altında omuz omuza savaşıyorlar?
Yugoslavya’da, Belçika’da, Çekoslavakya’da, Etopya’da ve çok iyi bildiğimiz bir ülkede, birbirleriyle geçinemeyenler, ülke bölünsün diye uğraşanlar, Amerikalı olduklarında, nasıl oluyor da bir arada yaşayabiliyorlar?
No comments:
Post a Comment