Saturday, March 30, 2013


Özgür Ülke


LEOPOLD II, Avrupa’nın küçük ülkesi Belçika’ya 1865 yılında kral oldu. 

Ülkesini çok seviyordu, onun Avrupa’nın sayılı ülkelerinden biri olmasını arzuluyordu.

Fikrini meclise sundu: Belçika, diğer ülkeler gibi, sömürge sahibi olmalıydı.

Meclis kralın bu önerisini reddetti. Belçikalılar huzurlarını bozacak bir macerayı istemiyorlardı.

Leopold meclise yeni bir öneride bulundu: 

Eğer devlet kendisine, gerekli masrafları için kredi açarsa, bizzat kendisi bir sömürge sahibi olacaktı. 

Parlamento kralın bu önerisini kabul etti ve istediği parayı kendisine verdi.

Leopold ünlü kaşif Stanley’i davet etti ve onunla anlaştı. Stanley Afrika’ya, Kongo’ya gidecek ve keşfettiği yerlerde istasyonlar kuracaktı.

Stanley’in seferleri çok başarılı oldu. Bütün Kongo’yu Leopold adına dolaştı. 

Bu gezilerinde Afrika’lıları maymun niyetine avladığı rivayet edilir. 

Çok etkili bir kişiliği olan Kral Leopold, yaptığı kulislerle ABD ve Avrupa ülkelerini ikna ederek Kongo’nun kendisinin mülkü olarak tanınmasını sağladı.

Toplanan Berlin konferansı, Kongo’nun Leopold’un tapulu malı olduğunu tescil etti.

Leopold, artık kişisel malı olan KONGO’ya yeni bir isim verdi: Özgür Ülke

Özgür Ülke, Leopold’un kralı olduğu Belçika’dan 76 kat daha büyüktü.

Leopold Özgür Ülke’den fildişi getirecekti. Tam o sıralarda, otomobillerde şişirilebilir lastik kullanılmaya başlandı.

Henüz petrolden bu yönde yararlanılmadığından, lastik yapımında ağaç ve sarmaşıklardan elde edilen doğal kauçuk kullanılıyordu.

Bir kauçuk ağacı 15 yılda yetişiyordu. Oysa, şansa bakın ki, Leopold’un Özgür Ülke’sinde dağ taş kauçuk ağaçlarıyla doluydu.

Bütün iş bu kauçuğun nasıl çıkarılacağı idi. Leopold Özgür Ülke’nin, özgür vatandaşları olan Kara Adam’lara görev verdi.

Her Kara Adam, her ay, kendisinden istenen miktarda kauçuk toplayacaktı. Bu, bir çeşit vergiydi, Kara Adam ormandan kauçuğu toplayacak ve getirip Leopold’un adamlarına teslim edecekti.

Karşılığında hiç bir şey almayacaktı.

Ama eğer Kota adı verilen istenilen miktarda kauçuğu toplayamazsa o zaman bir karşılık alacaktı: Ya 40 katır, ya 40 satır.

İşlerin yürümesi için Leopold 20 000 kişilik Halk Ordusu adlı özel ordu kurmuştu. 

Ordunun başında beyaz komutanlar vardı, askerlerse hep Afrikalılardı. 

Ve iş şöyle yürüyordu; Kral Leopold’un askerleri bir köye geliyorlar, kadın ve çocukları rehin alıyorlardı.

Çalışabilir herkes kauçuk toplamaya gönderiliyordu. Karılarına ve çocuklarına kavuşabilmeleri için istenen miktar kauçuğu getirmek zorundaydılar.

Kalan yaşlılar ise hem askerlerin ve hem ailelerin yiyeceğini temin etmekle görevliydiler. 

Rehine kadınlara tecavüzler olağan vakalardı.

Kotalarını dolduramayanlar, isyan edenler işkence görüyor ve asılıyorlardı.

Askerler isyancıların sağ ellerini kesiyor ve komutanlarına getirdikleri her el için pirim alıyorlardı.

Kauçuğa talep müthişti. Leopold çok zengin oldu. 

Kazandığı paralarla Belçika’da anıtsal binalar yaptırdı. Hayır kurumlarına, kültür kurumlarına büyük paralar harcadı.

Leopold ince düşünceli bir kraldı. Belçika’da küçük çocukların çalıştırılmasını yasakladı.

Her yerde Kongo’ya uygarlık götürdüğünü anlatıyordu. Dinsiz zencileri Hristiyanlığın ilahi ışığıyla aydınlatmıştı.

Leopold’un sahipliğinde, 1890 yılında 30 milyon olduğu tahmin edilen Kongo’nun nüfusu, 1920 yılında 10 milyona inmişti. Milyonlarca insan, koca bir halk, Kongo halkı, yok olmuştu.


biri ak bir adam, ötekiyse kara
ikisi de içimde kanayan yara
biri beyaz, gelmiş yaban ellerden,
ötekiyse, Tanrım, siyah biri, içimizden

                                        (Kongo halk şarkısı


MOBUTU, 1970 yılı seçimlerini, oyların % 98.33 ünü alarak kazandı.

Yoksul çocukların kaldığı yurtlarda yetişmişti. Akıllı ve çok becerikliydi. Genç yaşta Kongo’nun bağımsızlık hareketine katıldı.

Sömürgeci Belçika’ya karşı mücadelenin efsane lideri Lumumba’nın sağ kolu oldu. 

Tarihler, Mobutu’nun Lumumba’yla birlikte sömürgecilere karşı bağımsızlık için savaşırken, bir yandan da sömürgeci gizli servislerin hesabına çalıştığını kaydeder.

Mobutu 1965 yılında, CIA’nın yardımıyla, askeri bir darbe ile ülkenin başına geçti. 

Kendisi bir Kongo milliyetçisiydi ve komünizme karşıydı. Bu nitelikleri ile, soğuk savaşın en karanlık günlerinde, ABD ve diğer batılı ülkelerin tam desteğini ve yardımını almaya hak kazandı.

Komünizme karşı fedakârca savaşırken, ülkenin zenginliklerini, eşi, dostu arasında paylaştırdı. 

Kongo’da artık beyaz sömürgeciler yoktu. Yerlerini siyah yöneticiler almıştı.

10 yıl içinde ülkenin alt yapısı öyle harap oldu ki, her şey 10 yıl öncesinin onda birine inmişti. Kongo’da ne yol kalmıştı, ne fabrika.

Gelen dış yardımlar doğrudan yurt dışındaki kişisel hesaplara yatıyordu. 

Batılı ülkeler bunun böyle olduğunu bile bile Mobutu’ya yardıma devam ediyorlardı.

Mobutu bir siyahtı, ama o da, beyaz Kral Leopold’un metodlarını kullanıyordu.

Ancak Mobutu, kendisine karşı çıkanların yalnızca ellerini kesmiyordu:
Muhaliflerin, canlı canlı, bütün organları vücutlarından tek tek kopartılıyor, gözleri oyularak çıkartılıyordu.

Mobutu’nun Afrika’da, komünizme karşı verdiği bu fedakâr mücadele, hem ülkenin dışında, hem de ülkenin içinde, büyük takdir topluyordu.

Dışarıda, Mobutu çok saygın biriydi. Mesela, Beyaz Saray’a defalarca misafir oldu. 

Kongo’ya yapılan yardım sürekli arttı. 

İçeride, halk, her seçimde, Mobutu’yu % 100’e yakın bir oyla tekrar seçiyordu.

Bu güven ve destek ona ve yakınlarına, Kongo’yu babasının malı gibi kullanma özgürlüğü veriyordu.

Bir yakını şöyle anlatıyor:

“Mobutu bana, git bankadan bir milyon Dolar al, getir, derdi

Ben, emrimdeki bürokrata, git bankadan 5 milyon Dolar al, derdim

Bürokrat bankaya gider, Mobutu 10 milyon Dolar istiyor, derdi ve 10 milyon Doları alır, gelirdi. 

Mobutu’ya bir milyon Dolar verir, kalan 9 milyon Doları aramızda pay ederdik.

Soğuk savaş bitince ABD’yi ziyaret etmek isteyen Mobutu’ya ABD vize vermedi.

Ona ihtiyaç kalmamıştı. O artık buruşuk bir kağıttı ve gideceği yer çöp sepetiydi.


No comments:

Post a Comment