Wednesday, April 3, 2013


ANNABEL LEE





 umutsuzca aradım kitaplarımda tesellisini acımın,
 artık ebediyyen olmayan (…..)için duyduğum acının
 meleklerin (…..) diye çağırdığı o eşsiz, ışıklar saçan kadının

                                                                          Kuzgun, Edgar A. Poe





Hep aklıma gelen, daha doğrusu aklımdan çıkmayan şiirlerden biri Annabel Lee.

Şiiri ilk duyduğumda ortaokuldaydım.

Bugünlerde hâlâ öyle midir bilmiyorum, ama o zamanlar, okulun kapanmasına yakın, mayıs ayının son haftalarında, sınıflarda artık ders yapılmaz, her öğrenci becerilerini ortaya koyardı. Şarkılar, türküler söylenir, fıkralar anlatılırdı.

Halen Türkiye’nin etkili gazetelerinden birinde köşe yazarı olan sınıf arkadaşlarımdan biri, tahtaya kalkmış, Annabel Lee’yi okumuştu.

Arkadaşım şiiri çok kötü okumuştu. Aramız o sıralar pek o kadar iyi değildi de onun için mi okumasını beğenmemiştim, bilemiyorum.

Ama şiirden çok etkilenmiştim. Teneffüste durmadan aklımda kalan mısraları tekrarlıyordum:

              üşüdü rüzgârından bir bulutun 
              üşüdü gitti Annabel Lee”

Dargınlığımız nedeniyle olsa gerek, gidip soramadım da; kimin şiiridir, tamamını nerede bulabilirim? 

Meraktan da kıvranıyordum.

Derken bir gün duvardaki takvimden sayfayı kopardığım ve arka sayfasını çevirdiğimde Annabel Lee şiirini görmeyeyim mi!

Sevinçten çıldırdım. Defalarca okuduğumu, hemen ezberlediğimi söylememe gerek var mı?

Yazarı, Edgar Allan Poe idi.

Şehir kütüphanesinde Poe’nun iki hikâye kitabını buldum. 

Kitaplardaki hikâyeler, çok ama çok etkileyici, unutulamayacak hikâyelerdi.

Sonraki yıllarda bu hikâyelerin hemen hepsinin, hatta şiirlerinin, içlerinde Visconti, Malle, Vadim, Capra, Corman gibi adlarında bulunduğu, ünlü sinema yönetmenleri tarafından filme alındığını gördüm ve birçoğunu da izleme şansını buldum.

Wincent Price, bu filmlerle (Usher’in Evinin Yok Oluşu, Kuyu ve Sarkaç) kahramanım oldu, adeta Poe ile özdeşleşti. 

Alain Delon’a ise sempatimi kaybettim (Wilson&Wilson).

Gelip geçen yıllar birçok şeyi silip götürüyor ama Annabel Lee belleğimden hiç kaybolmadı.

Bir kusuru vardı bu güzel şiirin: İçinde bol miktarda, sevgili, yıldız, rüzgâr, gökyüzü, uçuşan melekler gibi romantizm dolu kelimeler olduğu halde, sevgiliyle başbaşa kalındığında, eller sevgilinin ellerine kenetlenmişken, seslendirilip okunamıyordu.

Çünkü her lirik mısrayı takip eden mısra, acıyı, hüznü anlatıyordu. Kendisi de 40 yaşında ölen Poe, bu şiirini genç yaşında ölen bir kadına yazmıştı.

             Ay gelip ışır hayalin irişir, güzelim Annabel Lee
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar, güzelim Annabel Lee

Gibi coşkun mısraları, hüzün dolu mısralar takip ediyor:

              O azgın sahildeki yattığın yerde seni...

Şiirde anlatılan kadının kim olduğu konusunda tartışmalar olmuş. Poe ile yakınlıkları olan birkaç kadın şiirde anlatılan kadının kendileri olduğunu söylemişler.

Ama hem şiirde anlatılan kadının bir çocukluk aşkının kahramanı oluşu, o sırada artık yaşıyor olmaması, şiirde kendisinden gelinim diye bahsedilmesi, bu kadının, yani Annabel Lee’nin, Poe’nun genç yaşta ölen karısı Virginia olduğunu gösterdiği düşünülüyor.

Virginia’nın 23 yaşında ölümü Poe’yu çok etkilemiş. İki yıl sonra da kendisi dünyamızdan ayrılmış.
Karısının ölümünden sonra Poe, her zaman onun mezarını ziyaret edermiş. 

Öyle ki, arkadaşlarının onu, zaman zaman, çok soğuk kış gecelerinde Virginia’nın mezarı başında, donmak üzere buldukları olurmuş.

Poe, Annabel Lee şiirini, ölümünden az bir süre önce yayımlanması için bir dergiye göndermiş, karşılığında kendisine 5 dolar ödenmiş. Şiir ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiş.

İlk şiir kitabını 50 adet bastırabilmiş Poe. Çünkü parası o kadarına yetiyormuş. İhtimal kitap hiç satılmamıştır, eşe dosta dağıtılmıştır.

Bu ilk şiir kitabından 12 tanesinin zamanımıza eriştiği sanılıyor. 2009 yılında yapılan bir açık arttırmada kitabın bir nüshası tam 611 bin dolara satılmış.

Takvim yaprağında okuduğumdan beri ezberimde olan ve katiyyen aklımdan çıkmayan, unutulmayan, sevgiliyle göz gözeyken değil de, ancak onun kayboluşunun ardından hüzünle fısıldanan, Poe’nin Annabel Lee şiirini, Melih Cevdet Anday’ın Türkçesiyle aşağıya aktarıyorum

(Not: Lee’yi, Li olarak okuyunuz.)


                     senelerce, senelerce evveldi;
                     bir deniz ülkesinde
                     yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz ,
                     ismi Annabel Lee;
                     hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
                     sevmekten başka beni…


                     o çocuk, ben çocuk; memleketimiz
                     o deniz ülkesiydi,
                     sevdalı değil, karasevdalıydık
                     ben ve Annabel Lee;
                     göklerde uçan melekler bile
                     kıskanırlardı bizi…


                     bir gün, bu yüzden göze geldi
                     o deniz ülkesinde,
                     üşüdü rüzgarından bir bulutun
                     güzelim Annabel Lee;
                     götürdüler el üstünde
                     koyup gittiler beni.

                     mezarı oradadır şimdi,
                     o deniz ülkesinde…


                     biz daha bahtiyardık meleklerden,
                     onlar kıskandı bizi.
                     bu yüzden şahidimdir herkes
                     ve deniz ülkesi…
                     bir gece bulutunun rüzgârından
                     üşüdü, gitti Annabel Lee…


                     sevdadan yana kim olursa olsun,
                     yaşça başça ileri ,
                     geçemezlerdi bizi;
                     ne yedi kat gökdeki melekler,
                     ne deniz dibi cinleri,
                     hiçbiri ayıramaz beni senden
                     güzelim Annabel Lee;


                     ay gelip ışır, hayalin irişir
                     güzelim Annabel Lee;


                     bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
                     güzelim Annabel Lee;


                     orada gecelerim, uzanır beklerim
                     sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim

                     o azgın sahildeki
                     yattığın yerde seni…













No comments:

Post a Comment