MİHRİMAH
06/12/2012
şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Eğer bir 21 Mart günü, gün batımında uygun yerde durulur, her iki camiye bakılırsa, Avrupa yakasındaki Mihrimah Sultan Camii’nin arkasında güneş batıp kaybolurken, Anadolu yakasındaki diğer Mihrimah Sultan Camii’nin minareleri arasında ayın doğduğu görülecektir.
Farsça Mihrimah, Güneş ile Ay anlamına geliyor.
Mihrimah, büyük Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı. Topkapı Sarayı’nda bir 21 Mart günü doğmuş.
Doğum gününde, ay ve güneşin aynı anda üzerlerinde, birinin batarken diğerinin doğduğu görülen camiler, Sultan’ın tek ve sevgili kızı Mihrimah için yapılmışlar.
Her iki caminin de mimarı ünlü Mimar Sinan’dır.
Anlatılanlara göre, Mimar Sinan Mihrimah Sultan’a aşık olmuş ve onunla evlenmek istemiş.
İsteği gerçekleşmeyince aşkını, sevdiği kadın için yaptığı bu iki ölümsüz, zarif camiye, tuğla tuğla işlemiş.
Tabii bu olay doğru mudur bilmek pek mümkün değil.
Çünkü padişah kızlarına talip olmak, her şeyin padişahın iki dudağı arasında olduğu o zamanlar, hayal gibi görülüyor.
Ama mucizemsi olaylar, böylesi güzel ve etkileyici efsanelerin doğmasına neden olabiliyor.
Mihrimah Sultan’ın annesi ise Hürrem Sultan.
Hürrem Sultan’ın Osmanlı tarihinin en ünlü kadın kahramanı olduğunu biliyoruz.
Hürrem bir köle olarak girdiği Osmanlı sarayında, becerisiyle birinci kadınlığa yükselerek, imparatorluğun kaderinde etkili olmuş.
Çok güzel bir kadın olmadığı halde, Sultan Süleyman’ın üzerindeki etkisini, aklı ve tatlı diliyle sağlamış.
Özellikle Sultan yaşlandıkça her şeyi Hürrem Sultan’a danışır olmuş.
Çağatay Uluçay hoca şöyle söylüyor:
“Dünyada her zaman hükümdarlar kölelere hakim olmazlar, bazen köleler hükümdarlara hakim olurlar.”
Hürrem Sultan’ın birçok erkek çocuğu oldu. Tek kızı ise 21 Mart 1522 tarihinde doğan Mihrimah Sultan’dır.
Mihrimah Sultan iyi eğitim gördü. Geride kalan mektuplarından kültürlü, düşüncelerini iyi anlatabilenn bir kişi olduğu anlaşılıyor.
17 yaşına, yani evlenme yaşına geldiğinde, Kanuni onu Diyarbakır valisi Rüstem Paşa ile evlendirdi.
Rüstem Paşa ile evlilik konusu ortaya atıldığında, Paşayı çekemeyenler, Paşanın cüzam hastası olduğunu söylemişler.
Bunun üzerine Kanuni, bir hekimi Diyarbakır’a göndererek Paşanın cüzam olup olmadığını kontrol etmesini istemiş.
Paşayı kontrol eden doktor, Paşanın iç çamaşırları arasında bir bit bulmuş. O zamanlar cüzamlı bir insanın vücudunda bit yaşayamayacağına inanılırmış.
Dolayısıyla Paşanın cüzam hastası olmadığı anlaşılmış ve Mihrimah Sultanla evlendirilmiş.
Bu bit olayı Rüstem Paşanın parlak geleceğinin başlangıcı olunca zamane şairlerinden biri şöyle demiş:
Olacaksa bir kişinin bahtı açık, talihi yar
Üstündeki bitler bile onun işine yarar
Rüstem Paşa bu olaydan sonra, “Kehle-i İkbal (İkbal biti ) Rüstem Paşa” olarak anılır olmuş.
Karı koca birbirleriyle çok iyi anlaşırlarmış.
Hürrem Sultan da damadı Rüstem Paşa ile pek iyi geçiniyormuş.
Bu üçlü imparatorluğun gidişine yön veren bir çok tarihi dönemeçte baş rolleri oynadılar.
Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı tahtına geçeceği düşünülen, o mevki ye en uygun kişi olan en büyük oğul Mustafa, bu üçlünün çevirdikleri entrikalar, yazdıkları sahte mektuplarla, babası tarafından öldürtüldü.
Yine çeşitli manevralarla sadrazam Ahmet Paşa idam ettirilerek yerine Rüstem Paşa geçirildi.
Rüstem Paşa bir devşirmedir. Yani çocukken saraya alınmış, Müslüman olmuş, eğitim görmüş, devlet kademelerinde yükselmiş.
Dolayısıyla geçmişinden gelen hiçbir şeyi yoktur. Bütün servetini valilikleri, vezirliği, sadrazamlığı sırasında yaptı.
Öldüğü zaman serveti, padişahının servetinden sonra ülkedeki en büyük servetti.
Hammer, Osmanlı tarihi adlı eserinde:
” Rüstem, İlim ve edebiyattan nasipsizdi, harpten başka bir şeyden ..anlamazdı.
Şairlerin amansız düşmanıydı.
Uzun iktidarı süresince Padişahın ve kendi şahsının hazinesini doldurmaya
gayret etti. Memuriyetleri rüşvetle vermek usulünü icat eden odur.” diye yazıyor.
Ancak Rüstem Paşa rüşvet alırken dürüst davranırmış.
Hammer’in anlattığına göre Erzurum Beyliği karşılığında kendisine rüşvet olarak verilen bir at ve 5000 altından, 2000 altınını geriye iade ederek:
“ Bir at ve 3000 altın yeter.” demiş.
15 yıl sadrazamlık yapan Rüstem Paşa servetinin çoğunu hayır işlerine harcamış.
61 yaşındayken öldüğünde, geriye kalan mirası ancak şu kadarmış:
Rumeli ve Anadolu’da 815 çiftlik, 476 su değirmeni, 1700 köle, 2900 at, 1106 deve, 5000 sırmalı kaftan, 8000 kavuk, 11000 sırmalı külah, 2900 zırh, 2000 cübbe, 600 gümüş eğer, 500 altın kakmalı eğer, 500 gümüşlü miğfer 130 altın üzengi, 700 kıymetli taşlarla süslü kılıç, 1000 gümüşlü mızrak, 800 Kuran, 5000 cilt kitap, 32 çok kıymetli taş.
Bunların dışında, evinde ayrıca 2 000000 duka altını değerinde nakit para, hini hacette kullanılsın diye bulunurmuş.
İşin ilginç yanı, Paşa edebiyattan, kitaptan hiç hoşlanmazken, onların da çok para ettiği kendisine anlatılınca, hediye olarak kitapları da kabul etmeye başlamış.
Nice insanlar geldi, çok şeyler istediler,
Sonra bırakıp hepsini, göçüp gittiler.
Sen ise hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
İnan, gidenler de hep senin gibiydiler.
No comments:
Post a Comment