Binbir Gece Masalları
05/05/2012
Yüz altmış dördüncü gece:
“Keşke İran’ın petrol yerine suyu olsaydı. Belki o zaman İran rahat bırakılırdı.”
(Şirin Ebadi, 2003 Nobel Barış ödülü)
İran’da 1906 yılında petrol bulundu. Ülke halkı için, zenginliğin kapısı aralanmıştı.
Aralanan kapıdan, kendilerini dünyanın bütün zenginliklerinin doğal ortağı sayan bazı ülkeler içeriye giriverdiler.
Petrolleri işleten İngiltere, I. Dünya Savaşı’nda kullandığı petrolün hemen tamamını İran’dan sağlamıştı.
1920’ lerde, İngiltere, artan komünist tehlikesine karşı, general Rıza Pehlevi’nin idareye el koymasını destekledi.
Ama Rıza Pehlevi, o günlerde, dünyada yaygın milliyetçi düşüncelere ayak uydurarak İran’ı, eski günlerindeki gibi, büyük bir uygarlık haline getirmek istedi.
Orta Doğu’daki komşularıyla birlik kurdu, Kemal Atatürk Türkiyesi ile dostluk ilişkilerini geliştirdi.
İngiltere’yi, çıkarılan petrolden, İran’a daha fazla pay vermeye zorladı. Bu payı ülkenin modernleşmesine harcadı.
Bağımsız davranıp, başka ülkelerle ticaretini geliştirince, İngiltere ve müttefikleri İran’ı işgal ettiler.
Rıza Pehlevi, tahtından indirildi.
Sürgüne yollandı. Yerine oğlu geçirildi.
Ama milliyetçi dalga durmuyordu.
İran’da çok sayılan, “İranlılığımız, Müslümanlığımızdan ayrılamaz”, diyen Muhammed Musaddık başbakan oldu.
Dürüst bir adamdı.
İran petrollerini millileştirdi.
İngiltere ve ABD, Şahı sıkıştırdılar.
Bunun üzerine Şah Muhammed Rıza, Musaddık’ı görevden aldı.
Ancak halk sokaklara döküldü.
Şah ülkeden kaçtı.
Petrolcü ülkeler şaşırdılar: İran avuçlarından kayıp gidiyordu.
Hemen İran’a ambargo uygulandı ve İran’ın batı bankalarındaki hesaplarına da el kondu.
İran’ın petrol satışları durdu.
Ama Musaddık ambargo filan dinlemiyordu.
Üstelik onu rüşvetle elde etmenin, tehditle korkutmanın da olanağı yoktu.
İngiltere, Amerika’ya başvurdu.
Amerika CIA’ya görev verdi, CIA da çok becerikli bir CIA istasyon şefine.
Bir güreş kulübü sporcuları ve sokak kabadayıları bulundu. Herbirine para dolu çantalar verildi.
Bunlar bir Pazar günü Tahran birahanelerine dağıldılar. Oralardan topladıkları birkaç bin kişiyle Musaddık’ın hasta yattığı evine saldırdılar.
Muhafızlar karşı koydu. Saldırganlardan ölenler oldu. Ölenlerin ceplerinde 100 dolarlık banknotlar bulundu.
Önceden CIA tarafından ayarlanan birkaç general, olaylar üzerine, askerleriyle duruma el koydular.
Böylece, inanılmaz kolay bir şekilde Musaddık tutuklandı. Meclis kapatıldı.
Herkes şaşkındı.
Şah ülkeye geri döndü.
Darbe öncesinde Musaddık halkın %95 desteğine sahipti. Darbe sonrasında Amerikalılar, İran petrolünün % 65’ine sahip oldular.
Bu olaylar 1953 yılında oluyordu.
1979 yılında Ayetullah Humeyni iktidarı alınca, Şah yine İran’dan kaçtı, petrol tekrar millileştirildi. Yabancı şirketlerin sözleşmeleri feshedildi.
Yüz altmış beşinci gece:
“Bizim politikamız, onların ( Müslümanların) birbirini kırmalarını sağlamaktı.”
Henry Kissinger, Zaman gazetesi, 29.10.2006
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca, toprakları galip devletler arasında pay edildi.
Orta Doğu’da zengin petrol rezervlerine sahip olan bölgeye, en büyük emperyal güç olan İngiltere el koydu.
Irak’ta, çıkarlara göre sınırları çizilen bir krallık kuruldu. Petrolleri İngilizler işletecekti.
Arap dünyasında esen milliyetçi rüzgarlar, Irak’ta, önce krallığın yıkılması, ardından da petrolün millileştirilmesiyle sonuçlandı.
İngiliz ve Amerikan şirketleri ülkeden çıkarıldı.
1980 yılında durum şöyleydi: İran ve Irak, Orta Doğu’nun iki büyük petrol ülkesi, petrollerini artık kendileri işleteceklerdi.
Dünya devleri devre dışı kalmışlardı. Propaganda başlatıldı:
Irak’a, İran ordusunun devrimde dağıtıldığı, yeni ordunun çok zayıf olduğu fısıldanıyordu.
Irak, İran’dan toprak zaptederek Basra Körfezi’nde rahat ve emniyetli bir liman çıkışına sahip olabilirdi.
Üstelik, Batı dünyası İran’a karşıydı yani, Uluslararası ortam müsaitti.
Nihayet Irak, Batı dünyasının kendisine gizlice sattığı silahları kullanarak İran’a saldırdı.
Savaş 8 yıl sürdü, 1 milyondan fazla insan öldü, her iki ülke de yıkıldı, harap oldu.
Irak savaşta kimyasal silah kullanmış ve en az 100,000 İranlı kimyasal silahlarla öldürülmüştü.
Sonradan kimyasal silahların Irak’a, uygar ülkeler tarafından sağlandığı açıklandı.
Savaş bitince, tükenen Irak’a yeni bir hedef gösterildi:
İngilizler tarafından yapay olarak kurulmuş olan ve Irak’a körfez yolunu tıkayan Kuveyt.
Kuveyt, Osmanlı zamanında Irak’ın bir parçasıydı. Tekrar Irak’a bağlanabilirdi. Böylece Irak, Kuveyt’in petrol gelirleriyle savaşta bozulan ekonomisini düzeltebilirdi.
Fısıltılara göre, Batılı ülkeler bu oldu bittiye ses çıkarmayacaklardı.
Cesaretlenen Irak, Kuveyt’e girdi.
Oysa, bu olayın hemen sonrasında, Batılı ordular, onları Irak’tan korumak savıyla, Arap ülkelerine yerleştiler.
Irak, ona çok pahalıya mal olan bir savaş sonucu, Kuveyt’ten çıkartıldı.
Ardından, “kimyasal silahları var”, diye işgal edildi.
Sonuçta Irak çöktü, milyonlarca insan öldü, yaralandı, perişan oldu.
Yüz altmış altıncı gece:
Pek yakında.. Şehrazat anlatacak, öğreneceğiz...
No comments:
Post a Comment